'1 Ocak'ta Doğanlar' … Babam için!
1 Ocak yani Milat`ın başlangıcı kabul edilen tarih
Tarih hesaplamalarında İsa'nın doğduğu kabul edilen gün.
İsa'nın doğum tarihine dair net bir bilgi olmamakla birlikte, Gregoryen Takvimi'ne (Miladî Takvim) göre oluşturulmuş zaman çizelgesinde başlangıç noktası yani 1 Ocak 1 tarihi olarak kabul edilir.
Bu takvimde 0 yılı tanımlanmamıştır.
Bu tarihten önceki tarihler Milattan Önce (MÖ), bu tarihten sonraki tarihler Milattan Sonra (MS) olarak tanımlanırlar.
İşte milattan sonra 1948 ve miladın başlangıç günü kabul edilen 1 Ocak sevgili babamın doğum günüdür.
Şöyle dikkat etimde Türkiye`de 1 Ocak`ta dünyaya gözünün açan o kadar insan var ki.
Neden diye merak etim?
Herkes İsa`yı sevdiği için mi bu günü çocuklarına doğum günü olarak yazdırmış?
Yoksa bu Türkleri diğer milletlerden ayıran bir başka özelikte ürüme zamanlarının yanı olması mı?
Nasıl bir toplumlar ki, nasıl bir biyolojik uyum sağlamışlar ki, herkes aynı zamanda doğmuş?
Veya her yılın 1 Ocak tarihinde ülkede olağan üstü hal ilan edilerek hastaneler hazır ola mı geçilirdi?
Veya her yılın 1 Ocak tarihinde ülke nüfusu birden mi artardır?
Elbette ki bunların hiç biri sebep değil ve hepsi trajikomik durum.
`Neden herkesin doğum günü 1 Ocak?` Sualine verilecek cevap şudur; bir toplumun kültür düzeyi, iki ülkenin gelişmişlik düzeyi bu sonucu doğuruyordu.
Ne demek mi istiyorum?
Türk toplumu Cumhuriyete geçmeden önce kimse çocuğunu gidip nüfus kayıtlarına kolaya kolay geçirmezdi.
Taa ki askerlik yaşı, evlilik yaşı gelene kadar.
Daha sonra Tanzimat`la batılılaşmaya gidilince bu sisteme geçildi ama sadece yıl olarak yazılıyordur.
Osmanlıda Devletinde 1905’ten sonra nüfus kayıtlarına yılla beraber ay/gün de yazılmaya başlandı.
Fakat ay ve gün yazımına zamanki toplum çok önem vermezdi.
Bu sebeple nüfus defterlerinde `01.01` doğum tarihine sahip çok kişi vardı.
Çocuğu yıllar sonra nüfusa kaydettiren babanın veya muhtarın, bu tarihi doğru hatırlaması beklenemez elbette.
Doğum günü kutlama âdeti olmadığından çok da önemsenmez.
Bu tarihlerde memur çocukları umumiyetle her şeyi nüfusa doğru yazılırdı.
Zira memurlara çocuk parası ödenmekteydi ve bunun için olaya titizlikle bakarlardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ailesinin beşinci çocuğu olanlar günü gününe yazılmıştır.
Çünkü 1950 yılına kadar yol vergisi vardı.
Herkes o zaman için mühim bir meblağ tutan 6-7 liralık bu vergiyi vermek, aksi takdirde her sene 15 gün yol yapımında amelelik yapmak mecburiyetindeydi.
Ancak nüfusu artırma tedbirleri cümlesinden olarak beş çocuğu olanlar yol vergisinden muaf oluyordu.
Bu mükellefiyetten düşmek için babalar beşinci çocuklarını hemen nüfus sicilline yazdırırlardı.
Kurnazlıkla da 1 Ocak günün nüfus kayıtlarına geçirenler de var!
Çocuğu ilkokul çağına erken yazılsın okulu erken bitirsin veya geç yazılsın da sınıfındakilerden daha olgun olsun diye düşünenler vardı.
Veya askerliğe daha geç gitsin isteyenler doğumundan sonra ki tarihe, erken gitsin isteyenler doğumundan önceki 1 Ocak`a bile yazdırmışlarıdır.
Ama tüm bunların dışında benim babamın da içinde olduğu 1 Ocak doğumlu birçok gurup ekonomik, sosyal imkânlardan bu tarihe doğum günlerini yazdırmışlardır
Hiç kimse doğdu zaman ne doğru dürüst doktor, ne ebe bulabilirdi.
Bunu bulamayanlar nüfus memurunu nasıl bulsunlar.
Fırsat bulup kasabaya ilk indiklerinde yılın başlangıcına çocuklarının doğum tarihlerini yazdırırlardı.
Savaştan çıkmış, aç susuz, fakir Anadolulun kaderiydi bu.
Aslında 1 Ocak doğumlu vatan evlatları bu toprakların kadersiz yavrularıydı.
Ama bu yavruları 1980 sonrası doğan 1 Ocak`lılarla karıştırmayın sakın.
Onlar `bedelli askerlik` şanslıları, diğerleri bu ülkenin istiklali için her türlü bedelini ödemiş yetim Anadolu çocuklarıdır.
O yüzden onları görünce iki kez kutlayın dünyaya gelişlerini.
Birde o yılları ve onların yaşama mücadelelerini kendilerinden dinlersiniz inanın bugün yaşadığımız Türkiye`ye bin kez dua edeceksiniz.
Zira en az bin kez gelişmiş bir ülkeyiz.
Ve o yoksul, o fakir, o kimsesiz yılları yaşayanların evlatları olarak bu ülkeyi bin kez daha fazla seveceğiz ve ama asla bir kez bile böldürmeyeceğiz.
Gerekirse bir öleceğiz, bin dirileceğiz.
Bu vesile ile yetim Anadolulun yiğit öğretmeni babamın doğum gününü hasretle ellerinden öperek kutlarım.
Selçuk Düzgün