MSB Akar'dan S-400 açıklaması

MSB Akar'dan S-400 açıklaması

MSB Hulusi Akar, S-400 Savunma Sistemi ile ilgili yaptığı açıklamada, "S-300, NATO İttifakı içinde nasıl kullanılıyorsa, S-400 sistemi de bizde aynı şekilde kullanılacaktır."

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığın 2022 Yılı Bütçesinin Sunumunu Gerçekleştirdi.

Akar yaptığı açıklamada,  "S-400 bir savunma silah sistemi olup; S-300, NATO İttifakı içinde nasıl kullanılıyorsa, S-400 sistemi de bizde aynı şekilde kullanılacaktır." dedi.

 

İşte Hulusi Akar'ın  konuşmasından satır başları:

 

2015’TEN BU YANA 32 BİN 901 TERÖRİST ETKİSİZ HÂLE GETİRİLDİ

Terörle mücadele faaliyetlerimizi kısaca özetlemek gerekirse; FETÖ, PKK/PYD-YPG, DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı mücadelemiz artan bir şiddet ve tempoda aralıksız devam etmektedir.

- 24 Temmuz 2015’ten bugüne kadar; yurt içinde, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde toplam 32.901,

- Bu yılın başından itibaren ise 2.426 terörist etkisiz hâle getirilmiştir.

 Özellikle ifade etmek isterim ki, ülkemizin ve milletimizin güvenliği için icra edilen tüm operasyonlar, uluslararası hukuka uygun, Irak ve Suriye’nin hak ve hukukuna saygılı, meşru müdafaa hakkı kapsamında ve sadece bölgedeki terörist unsurlar hedef alınarak yapılmaktadır.

Birilerinin “sivillere zarar verildiği, bazı etnik ve dinî grupların hedef alındığı” gibi asılsız iddialarla sis tabakası ve suni gündem oluşturmaya çalışması, beyhude bir çabadır.

Zira biz, sadece ülkemizin ve milletimizin güvenliğine değil, aynı zamanda bölgede yaşayan masum insanlar ile tüm dinî ve etnik grupların güvenliğine de büyük önem vermekteyiz.

Operasyonlarımızda ayrıca tarihî ve kültürel dokular başta olmak üzere çevrenin korunmasına da azami dikkat ve hassasiyet göstermekteyiz.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki binlerce yıldır bu coğrafyayı, ekmeği, suyu birlikte paylaştığımız Kürtler bizim kardeşimizdir. Bunun en açık göstergesi şanlı bayrağımız ve sancağımız için canlarını feda eden ve şehitliklerimizde bir arada yatan kahramanlarımızdır.

Bizim için terörün ve teröristin etnik, dinsel, mezhepsel ayrımı söz konusu değildir. Terörist, teröristtir.

Bu kapsamda, başta ABD olmak üzere yabancı muhataplarımıza PKK=YPG olduğunu her seviyede dile getiriyor, anlatıyoruz ve teröristlere verilen her türlü desteğin kesilmesini ısrarla talep ediyoruz.

PKK = YPG olduğu hususunda hiç bir tereddüt bulunmamaktadır. Esasen, bizzat terörist elebaşları da Suriye’deki sözde komutanların, daha önce PKK saflarında yer aldığını basında açıkça itiraf etmiştir.

Ayrıca ABD Senatosunda düzenlenen oturumlarda, bazı uzmanlar ABD’nin YPG ile ilişkisinin sonlandırılması gerektiğini belirtmektedir.

Sonuç olarak asil milletimizi, 40 yıldan beri başına musallat olan terör belasından kurtarmakta kararlıyız. Bizim tek hedefimiz teröristlerdir. Bizim için terörist neredeyse hedef orasıdır. Operasyonlarımız, en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir.

MEHMETÇİĞİN NEFESİ TERÖRİSTLERİN ENSESİNDE

Irak’ın kuzeyinde Pençe Harekâtları ile “girilemez” denilen yerlere girilmiş, bölgede yıllarca teröristler tarafından geniş bir alan içinde kullanılan barınak, sığınak, depo ve sözde karargâhlar tahrip edilmiştir.

Mehmetçiğin nefesi, teröristlerin ensesindedir. Terör örgütü sözde elebaşları iki gece aynı yerde yatamamaktadır.

Irak için de tehdit teşkil eden ve bölgedeki istikrara zarar veren terör örgütü ile mücadele, Irak’la koordineli ve yakın iş birliği içerisinde sürdürülmektedir. 

SURİYE’DE 4 BİN DEAŞ’LI TERÖRİST ETKİSİZ HÂLE GETİRİLDİ 

Suriye’deki gelişmelere bakıldığında; 15 Temmuz hain darbe girişiminden kısa bir süre sonra hudutlarımızın ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak için bilindiği üzere Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı Fırat Kalkanı (2016), Zeytin Dalı (2018) ve Barış Pınarı (2019) harekâtları başarıyla icra edilmiştir.

Bu harekâtlarda göğüs göğüse mücadele ile 4.000 DEAŞ’lı terörist etkisiz hâle getirilirken ülkemizin güneyinde kurulmak istenen terör koridoru da engellenmiştir. 

Aynı şekilde İdlib bölgesinde, Bahar Kalkanı (2020) Harekâtı icra edilerek yeni bir göç dalgası ve başta kadınlar ile çocuklar olmak üzere insanlık dramının yaşanması da önlenmiştir.

Unutulmamalıdır ki, terör koridoru engellenmeseydi; ülkemiz çok daha büyük ve kapsamlı tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya kalacaktı. 

Bu operasyonlar sonucunda;

- Yaklaşık 470 bini İdlib’e olmak üzere 1 milyondan fazla Suriyeli evlerine ve topraklarına gönüllü, güvenli ve saygın bir şekilde dönmüştür.

Suriye Harekât alanında zaman zaman ateşkes ihlalleri ve saldırılar meydana gelmektedir. Yapılan her türlü tacize ve saldırıya misliyle karşılık verilmekte; gerekli tedbirler alınmaktadır.

Sn. Cumhurbaşkanımız ve Sn. Putin arasında Soçi’de yapılan 29 Eylül’deki görüşmeden sonra taciz ve saldırılarda bir azalma meydana gelmiştir.

Bu çerçevede, Suriye konusunda Rusya ile sahada ve masada temas ve koordinasyonumuz devam etmektedir.

Güvenli hâle getirilen bölgelerde hayatın normalleşmesi için ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar ile koordineli olarak çalışmalar devam etmektedir. 

Bu kapsamda 14 hastanede yaklaşık 3 milyon kişiye sağlık hizmeti verilmiş, terör örgütünün zarar vererek kapattığı ve Türkiye tarafından yeniden eğitim ve öğretime açılan 1.325 okulda 300 binden fazla öğrenciye eğitim desteği sağlanmış; 500’den fazla cami ve kilise onarılarak hizmete açılmıştır. Suriye’de istikrarın bir an önce sağlanması, insani trajedilerin son bulması için her türlü gayret gösterilmektedir.

YUNANİSTAN’IN HUKUKSUZ EYLEMLERİNE DİPLOMATİK ALANDA VE SAHADA GEREKLİ KARŞILIK VERİLİYOR

Ege ve Doğu Akdeniz’de ise Yunanistan ve GKRY’nin uluslararası hukuka uygun olmayan taleplerinden ve yayılmacı anlayışlarından kaynaklı bazı sorunlar yaşamaktayız.

Tüm iyi niyetli diyalog çağrılarımıza rağmen Yunanistan’ın yaptığı her türlü haksız hukuksuz eylemlere, mütekabiliyet kapsamında diplomatik alanda ve sahada gerekli karşılık verilmektedir.

Yunanistan;

 - Her türlü gerçeği çarpıtarak ve âdeta kuzu postuna bürünerek mağdur bir ülke olduğu imajını vermeye,

 - AB üyeliğine sığınarak hukuk dışı ve saldırgan eylemlerini örtbas etmeye,

 - Suni bir tehdit algısı oluşturarak bazı ülkelerle ittifak kurmaya çalışmaktadır.

 Bu “ittifak içinde ittifak” girişimleri, hem NATO dayanışmasına hem de ikili ilişkilere zarar vermektedir.

 Bütün bunlar; bölgesel istikrar ve güvenliğe katkı sağlamayan, aksine gerginliği tırmandıran, müttefiklik ruhuna aykırı eylemlerdir.

 Ayrıca Yunanistan, bazı ülkelerin teşvik ve kışkırtmalarıyla da provokatif bir silahlanma sevdasına kapılmış bulunmaktadır.

Yunanistan’ın bu yaklaşımının beyhude bir çaba olduğunu bizimle birlikte kendi akademisyenleri, bazı emekli diplomatları ve emekli komutanları da açık yüreklilikle ifade etmektedirler.  

Tüm bunların yanı sıra Yunanistan, göçmenlere karşı AB’nin savunduğunu iddia ettiği ortak değerlere ve evrensel ilkelere aykırı ve insanlık dışı uygulamalar sergilemektedir.

Ege Denizi’nde kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere göçmenleri acımasız bir şekilde geri itmeye devam etmektedir.

Geri ittiği göçmenlerin görüntülerini sildirmekten, delilleri yok etmekten de çekinmemekte ve yaptığı hukuksuzluğu gizlemeye çalışmaktadır.

Tüm bunlara rağmen biz, aramızdaki sorunların uluslararası hukuka uygun, barışçıl yöntemlerle, iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde ve diyalog ile çözülmesini samimi olarak istemekteyiz. Bunun için de her türlü çabayı göstermekteyiz.

Bu çerçevede, Güven Artırıcı Önlemlere ilişkin görüşmelerin 4. turu için davet ettiğimiz Yunan heyetini Ankara’ya bekliyoruz.

Defalarca ifade ettiğimiz gibi Türkiye hiç kimse için tehdit değildir. Aksine dost ve ortakları için güçlü, etkin ve güvenilir bir müttefiktir.

En samimi temennimiz;

-  Türk ve Yunan halklarının bölge zenginliklerinden de adil bir şekilde istifade ederek barış, refah ve güven içinde yaşaması,

-  Ege Denizi’nin Türkiye ve Yunanistan arasında dostluk denizi olmasıdır.

KIBRIS’TA TEK ÇÖZÜM: EŞİTLİĞE DAYALI BAĞIMSIZ İKİ DEVLET

Kıbrıs konusunda ise, bildiğiniz üzere, bugüne kadar ortaya konulan çözüm yöntemlerinden bir sonuç alınamamıştır. Artık Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü tescil edilmeden müzakerelerin ilerleyemeyeceği açıkça görülmelidir.

Kıbrıs’ta egemen eşitliğe dayalı, bağımsız iki devlet tek çözümdür.

Bir kez daha vurgulamak isteriz ki Kıbrıs bizim millî meselemizdir. Garanti ve İttifak antlaşmaları doğrultusunda geçmişte olduğu gibi bugün de Kıbrıslı kardeşlerimizin yanındayız.

Sonuç olarak Ege’de ve Doğu Akdeniz’de hem kendimizin hem de KKTC’nin hak, alaka ve menfaatlerini korumakta azimliyiz, kararlıyız ve buna muktediriz.

LİBYA’DA YABANCI GÜÇ DEĞİLİZ

Sayın Başkan, Sayın Komisyon Üyeleri,

Libya’daki duruma gelince; biz sadece kendi güvenliğimiz için değil, dost ve kardeş ülkelerin barış, huzur ve güvenliği için de mücadele etmekteyiz.

Bu kapsamda 500 yıllık kardeşlik bağlarımız olan Libya’da; ikili anlaşmalarımız ve TBMM’nin onayı doğrultusunda bulunuyor; askerî eğitim, yardım ve danışmanlık faaliyetleri icra ediyoruz.

Bir hususun iyi anlaşılması lazım: Biz Libya’da yabancı güç değiliz. Şu anda Libya’da istikrar adına bir gelişme varsa ve siyasi süreç başlamışsa bu Türkiye’nin katkılarıyla mümkün olmuştur. Libya makamları da bu gerçeği ifade etmektedir.

Amacımız “Libya, Libyalılarındır.” anlayışıyla toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini sağlamış; barış ve istikrar içerisinde yaşayan bir Libya’nın oluşumuna katkıda bulunmaktır.

Bu kapsamda Libyalı kardeşlerimizin haklı davasına desteğimiz devam edecektir.

HAKLI DAVALARINDA AZERBAYCANLI KARDEŞLERİMİZİN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Kafkasya Bölgesi’nin de istikrarına büyük önem veriyor; bu bölgede de barışın sağlanması için büyük gayret gösteriyoruz.

Malumları olduğu üzere Azerbaycan, 30 yıldır işgal altındaki öz topraklarını, Karabağı, 44 gün süren Tek Vatan Harekâtı ile Ermenistan işgalinden kurtarmıştır. Bu süreçte Türkiye de, haklı davasında Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer almıştır.

Harekâtın ardından imzalanan ateşkes kapsamında kurulan Ortak Merkezde, TSK personeli ve Rus askeri birlikte görev yapmakta, ateşkesin kalıcı olması ve istikrar için gayret sarf etmektedir.

Hâlihazırda TSK, Azerbaycan ordusunun modernizasyon, tatbikat ve eğitim faaliyetlerine destek sağlamakta; işgalden kurtarılan bölgelerde müşterek mayın/EYP arama ve imha faaliyetlerini sürdürmektedir.

Artık Türkiye ve Azerbaycan’ın güvenlik meseleleri birbirinden ayrı düşünülemez bir seviyeye gelmiştir. Başta güvenlik olmak üzere hemen her alanda iş birliğimizi öngören “Şuşa Beyannamesi” (15 Haz 2021) bu doğrultuda tarihî bir adımdır.

Bu Beyanname, sadece iki ülkenin değil tüm Kafkasya’nın kalkınması ve istikrarı için de büyük önem taşımaktadır.

Ermenistan, Sn. Cumhurbaşkanımızın ve Sn. Aliyev’in uzattığı barış ve dostluk elini tutmalı, 6’lı Platform önerimiz dâhil bu fırsatları iyi değerlendirmelidir.

“İki devlet, tek millet” anlayışıyla kederde ve kıvançta bir ve beraber olduğumuz Azerbaycanlı kardeşlerimizin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da haklı davalarında yanlarında olmaya devam edeceğiz.

MEHMETÇİK, AFGAN HALKININ GÖNLÜNÜ KAZANDI

Afganistan’daki duruma da kısaca değinmek gerekirse;

Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihî ve köklü kardeşlik bağlarımız bulunan Afganistan’da bugüne kadar önemli görevler üstlenmiştir.

BM ve NATO kararlarına istinaden TSK bünyesinde Afganistan’da 2002’den itibaren yaklaşık 20 bin personel görev yapmıştır.

ABD ve NATO’nun Afganistan’dan ayrılma kararını müteakip beklenenden hızlı gelişen ve şartların daha da güçleştiği son süreçte, tahliye kararı alınmış ve 48 saatten az bir süre içerisinde, planlandığı şekilde tahliye işlemi başarıyla tamamlanmıştır.

Mehmetçik, bugüne kadar görev aldığı tüm coğrafyalarda olduğu gibi Afganistan’da da atalarımıza ve şanlı tarihimize yaraşır şekilde görevlerini başarıyla icra ederek yerel halkın gönlünü kazanmış, dünya barışına hizmet etmenin gururuyla sağ salim ülkesine dönmüştür.

Türkiye olarak bundan sonra da bölgedeki gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.

Bu kapsamda; tüm Afgan halkı için önemli olan Kabil Havaalanı’nın işletilmesine yönelik çalışmalara Katar ile birlikte devam edilmektedir. 

 

SAVUNMA SANAYİMİZDE YERLİLİK VE MİLLÎLİK ORANI YÜZDE 80’LERE YAKLAŞTI

Sizlerin de yakından takip ettiği üzere ülkemiz, Sn. Cumhurbaşkanımızın liderliği, teşviki ve desteğiyle savunma sanayisinde büyük atılımlar gerçekleştirmiş; bu alanda yerlilik ve millîlik oranı, %80’ler seviyesine yaklaşmıştır.

Modernizasyon çalışmalarımız da tüm hızıyla devam etmektedir.

Hatırlatmak gerekirse, geçmişte piyade tüfeğimizi dahi yurt dışından tedarik ederken, çok şükür artık Millî Piyade Tüfeklerimizi, Akıllı Hassas Mühimmatımızı, ÇNRA’larımızı, Fırtına Obüslerimizi, İHA/SİHA/TİHA’larımızı, ATAK Helikopterlerimizi, Fırkateynlerimizi ve savaş gemilerimizi tasarlayıp inşa, imal ve ihraç seviyesine gelmiş bulunuyoruz.

Silah sistemlerimizin harekât sahasında elde ettiği başarılar, tüm dünyanın da dikkatini çekmiş ve yerli-millî savunma sanayi ürünlerimize olan talep artmıştır.

Tüm dünyanın dikkatini çeken bir seviyeye ulaşmamıza rağmen katetmemiz gereken mesafeler olduğunun da bilincindeyiz.

S-300 NATO İÇİNDE NASIL KULLANILIYORSA S-400 DE AYNI ŞEKİLDE KULLANILACAKTIR

Modernizasyon faaliyetlerinden bahsetmişken gündemdeki S-400, F-35 ve F-16 ile ilgili gelişmelere değinmek istiyorum. 

1990’lı yılların başından itibaren uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi tedarik çalışmalarımız sürdürülmektedir.

Bu çerçevede tedarik prensiplerimize uygun olan S-400 sisteminin tedarik sözleşmesi 11 Nisan 2017 tarihinde imzalanmıştır.

S-400 bir savunma silah sistemi olup; S-300, NATO İttifakı içinde nasıl kullanılıyorsa S-400 sistemi de bizde aynı şekilde kullanılacaktır.

ABD’NİN TAVRI OLUMSUZ OLURSA TÜRKİYE BAŞKA ALTERNATİFLERİ DEĞERLENDİRMEK DURUMUNDA KALACAK

F-35 projesinde ise tüm sorumluluklarımızı yerine getirmemize rağmen, S-400 gerekçe gösterilerek F-35 tedarikimiz engellenmiştir. Bu gelişmeler üzerine Türk ve ABD heyetleri, 27 Ekim 2021’de Ankara'da bir araya gelmiştir.  Bu görüşmede Türkiye’nin uğradığı zararın nasıl telafi edileceği de dâhil olmak üzere, F-35 için yaptığımız harcamaların geri ödenmesine yönelik görüş ve taleplerimiz iletilmiştir.  Mali hususlarda ayrıntılı olarak müzakerelerde bulunmak üzere, 2022 yılı başlarında ABD’de yeniden bir araya gelinmesi hususunda mutabık kalınmıştır.

Bunun yanı sıra yeni F-16 tedariki ve mevcut F-16 savaş uçaklarımızdan bir kısmının modernize edilmesi için resmî talebimiz Yabancı Askerî Satışlar çerçevesinde ABD’ye 30 Eylül 2021’de iletilmiştir. ABD yönetiminin konuya olumlu yaklaşabileceğini düşünüyoruz. Ancak süreç Kongre onayına tabi olacağından, gelişmeleri yakından takip ediyoruz.

ABD’nin tavrının olumsuz olması durumunda Türkiye, içinde bulunduğu tehdit ortamında güvenliğini sağlayabilmek için zorunlu ve tabii olarak başka alternatifleri değerlendirmek durumunda kalacaktır. Bu ve benzeri sorunları görüşmek üzere temaslarımız sürmekte olup şu anda da Bakanlığımızdan bir heyet ABD’de bulunmaktadır.

 

 

siyasetcafe.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.