Diyanet tarikatlara neden sessiz kalıyor?
Diyanet Başkanı Erbaş, Oktar örgütüne yönelik açıklamalarda bulundu. Başkan Erbaş, Adnan Oktar suç örgütüne ilişkin dikkat çeken ifadeler kullandı. Bugüne kadar neden sessiz kaldığı ise merak konusu oldu. İşte ayrıntılar;
Son zamanlarda cemaat ve tarikatlara yönelik operasyonların artması, denetlenmesi ve İslam dininin neresinde olduğu ile ilgili düşünceler yüksek sesle tartışılmaya başlandı. Tarikat ve cemaatlerin geleneksel ve hurafeye dayalı İslam anlayışının gerçek İslam ile ilgisinin olmadığının bilinmesine rağmen otorite kabul edilen Diyanet İşleri’nin halkı uyarmak ve bilinçlendirmek vazifesini yapmadığını görüyoruz.
Özellikle devletin tarikat ve cemaatlere yönelik yaptığı operasyonların ardından Diyanet İşleri Başkanlarının beyanlarda bulunması dikkatlerden kaçmadı. Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, FETÖ terör örgütüne ilişkin geçtiğimiz günlerde dikkat çeken ifadeler kullanmıştı. Görmez’in görev başındayken FETÖ’ye ilişkin herhangi bir beyanda da bulunmamasını nasıl açıklanabilir. Şimdi ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Adnan Oktar suç örgütü ile ilgili beyanatlarına baktığımız zaman bu ifadeleri neden şimdiye kadar kullanmadığı merak konusu oldu. Adnan Oktar örgütü yıllardır televizyon ekranlarında ‘Maşallah İnşallah’ cümleleriyle çıplak dansöz oynatırken Diyanet neden müdahale etmedi? Üstelik Adnan Oktar ve bu faaliyetlerini İslam dini adına yaptığını söylüyordu.
Başkan Ali Erbaş, Adnan Oktar suç örgütüne, cemaat ve tarikatlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Tarikat ve cemaat olarak bilinen teşekküllerin her şeyden önce sosyolojik bir gerçeklik olduğunu belirten Erbaş, bunların görmezden gelinmesi ya da ötelenmesinin bu gerçekliği değiştirmeyeceğini, tersine perdeleyerek görünür olmasını engelleyeceğini ifade etti.
Erbaş, İslam coğrafyasında bu anlamda tarihi ve kurumsal geçmişleri olan yapıların bulunduğuna işaret ederek, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında çıkarılan kanun nedeniyle tekke, zaviye ve benzeri yapıların kapatıldığını, tarikat veya dini cemaatlerin hukuken yok hükmünde kabul edildiğini anlattı.
Hukuken yok hükmünde olmanın, gerçekte "yok" olmak anlamına gelmediğini, bu yapıların fiilen ve sosyal bir gerçeklik olarak Cumhuriyet dönemi boyunca da varlıklarını devam ettirdiğini dile getiren Erbaş, "Bu alanda belki de ciddi hatalardan biri, sosyal bir gerçekliğin kanunla yok sayılarak görmezden gelinmesidir. Çünkü bu durum, tam tersi bir etkiyle zaman içinde söz konusu yapılar için deyim yerindeyse perdeleme vazifesi görmeye başlamıştır” dedi.
"ADNAN OKTAR DİYE BİLİNEN ŞAHSIN..."
Başkan Erbaş, hukuki boşluktan yararlanan dini görünümlü bazı yapıların zamanla kendilerine varlık alanı bulduğuna dikkat çekerek, sözlerine şöyle devam etti:
"Yine son asır boyunca din-devlet ilişkilerinde yaşanan gerilim ve zaman zaman gelişigüzel mülahazalarla dinini ve inancını yaşamak isteyen insanların ötelenmesi, söz konusu alanı daha da karmaşık ve denetimsiz hale getirmiş, dini istismar eden gruplar için uygun bir zemin oluşmasına sebebiyet vermiştir.
Bu kaotik süreçten beslenen olumsuz durumların en çarpıcı örneği FETÖ ve liderliğini Adnan Oktar diye bilinen şahsın yaptığı suç şebekesidir. Bu iki suç örgütü tam da bu hukuki boşluğu ve kaosu kullanarak başta gençler olmak üzere dini duyarlılığı yüksek ama bilgisiz olan birçok kişiyi kandırmış, onları gizli, kirli ve karanlık odakların çıkarları için devleti ve milleti aleyhine çalışan militanlara dönüştürmüş, kadınlı-erkekli birçok gencimizin heba olmasına ve geleceğinin kararmasına neden olmuştur."
"GÜVENLİK BOYUTLARI VE KÜRESEL BAĞLANTILARI BULUNUYOR"
Erbaş, güncel popülist, gelişigüzel tartışma ve mülahazaların ötesinde, tarikat ve cemaatlerin birer sosyal gerçeklik olarak toplumsal ve dini işlevleri, din istismarının sebepleri ve etkileri, bu alandaki hukuki boyutun ve ideal tutumun nasıl olması gerektiği gibi konuların etraflıca ele alınması gerektiğini belirtti.
Söz konusu bazı yapıların dini boyutundan daha çok iktisadi, siyasi hatta güvenlik boyutlarının ve küresel bağlantılarının bulunduğuna dikkati çeken Erbaş, "Dinin sivil yapısına gölge düşürmeyecek, özgürlüklere halel getirmeyecek ve din güvenliğini sağlayacak bir kontrol ve rehberlik mekanizması kurulmalıdır” diye konuştu.
Erbaş, bu alandaki çalışma ya da hukuki düzenlemenin doğru dini bilgi ve samimi gayretle faydalı çalışmalar yapan oluşumları olumsuz etkilemeyecek ve rehberlik edecek şekilde yapılması gerektiğini kaydetti.
"İSLAM'IN ANADOLU'YA YAYILMASINDA ETKİLİ OLDU"
Tarikat ve cemaatların dinde ve Kur'an-ı Kerim'de yeri olup olmadığına yönelik tartışmaları da değerlendiren Erbaş, tarikatların İslam medeniyeti ve Türkiye'nin kültür mirasında bulunduğunu, İslam'ın çeşitli ülkelere, özellikle Anadolu'ya yayılmasında etkili olduğunu anımsattı.
Erbaş, bu yapıların zaman zaman çeşitli açılardan değişim ve dönüşümler yaşadığını dile getirerek, "Bir Müslümanın dini görevlerini yerine getirmesi için herhangi bir tarikata, cemaate girmesi veya bir şahsa bağlanması şeklinde bir zorunluluk yoktur. Her Müslümanın Allah'ın kitabına, Hazreti Peygamber'in sünnetine ve İslam ilim geleneğinin içerisinde muteber kabul edilen alimlere müracaat etmesi yeterlidir. Yani hakikat noktasında ölçü ilim, hikmet, irfan, marifet ve şeriattır. Aslında Yunus Emre bunu 'Şeriat tarikat yoldur varana. Hakikat marifet andan içeru' dizeleriyle veciz şekilde ifade etmiştir" açıklamasında bulundu.
"DİN İSTİSMARIYLA MÜCADELE SEFERBERLİĞİ"
Tarikat ve cemaatlerin tarih boyunca ilim, irfan, bilgi ve hikmetin merkezi olduğunu aktaran Erbaş, "Benim tarikatımın, tasavvufi anlayışımın, cemaatimin dışındakiler İslam dışıdır, hakikat dışıdır' gibi bir anlayışa fırsat verilmemesi gerektiğini bildirdi.
Erbaş, şu ifadeleri kullandı:
"Devlet ve Diyanet İşleri Başkanlığının rehberlik edip uzmanlarla bir araya gelerek bir disiplin ve düzenin mutlaka kurulması lazım. Yoksa din istismarı ortaya çıkıyor. Son zamanlarda yaşadığımız olayları görüyorsunuz, FETÖ, DEAŞ, bütün bunların alt yapılarına baktığımız zaman bir kontrolsüzlükten, düzensizlikten, disiplinsizlikten ortaya çıktığını görüyorsunuz."
Diyanet İşleri Başkanlığınca başlatılan din istismarıyla mücadele seferberliği kapsamında, 81 il ve bütün ilçelerde çalışma yaptıkları bilgisini veren Erbaş, dinin ana kaynaklarına ve ilkelerine ters düşmediği, toplumun huzuruna ve kardeşliğine zarar vermediği sürece hiçbir kişi, grup ya da oluşumun zararlı kabul edilmeyeceği ve sakıncalı bulunmayacağını kaydetti.
Erbaş, herhangi bir dini yapının, tarikatın, cemaatin, derneğin ve benzeri yapıların temel dayanağının ve çıkış noktasının "Kur'an-ı Kerim ve sünnetin arzuladığı kamil insanlar yetiştirme" olması gerektiğine dikkati çekerek, "Bu meyanda, topluma yönelik din hizmetine ve din eğitimine katkı sunmayı gaye edinmiş teşekküllerin olmazsa olmaz yükümlülüklerinden biri de sahih dini bilgiye sadık kalmaktır. Bu itibarla söz konusu gruplar, kendilerini sorgulamalı ve tüm boyutlarıyla şeffaf olmalıdırlar" uyarısı yaptı.
Diyanet İşleri Başkanlığınca FETÖ, DEAŞ gibi terör örgütleri ve dini istismar eden yapılara karşı etkin çalışmalara devam edildiğini vurgulayan Erbaş, "Halihazırdaki süreçte bu çalışmalar, periyodik olarak devam ettirilmektedir. Yine bu bağlamda sıkça istismar edilen cihat, itaat, istişhad, keşif ve ilham, gayb, mehdilik vb. konularda pek çok kitap, kitapçık Başkanlığımız tarafından yayına hazırlanmaktadır” dedi.
siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.