Deprem bölgesinde CIA ajanları
Gazeteci Aytunç Erkin bugünkü yazısında 1999’da yaşanan Marmara depreminden sonra Türkiye’ye gelen üç Amerikalı’dan bahsetti.
Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin bugünkü yazısında 1999 Marmara depreminden sonra Türkiye’ye gelerek incelemelerde bulunan Amerikalıları kaleme aldı.
Erkin, yazısının devamında Ason Erb, Mustafa Malik ve Terry Foss isimli Amerikalılar’ın daha sonradan Türkiye’den sınır dışı edildiğini belirtti.
Aytunç Erkin’in yazısı şöyle:
“Tarih 25 Eylül 1999…
Marmara'yı yıkan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden daha 44 gün geçmiş!
Binlerce insan hayatını kaybetmiş, binlerce yaralı, enkaz çalışmaları sürüyor ve devlet yaraları sarmaya çalışıyor…
Sakarya'nın hali de felaketle tanımlanamayacak kadar kötü. O ortamda, depremin ilk haftasından itibaren memleketimde, Sakarya'da, İşçi Partisi'nin kurduğu çadırda kalmaya başladım. Aydınlık Dergisi adına muhabirlik yaparken yardım çalışmalarına da katılıyordum.
O gün… 25 Eylül…
Üç Amerikalı, İstanbul Sivil Koordinasyon Merkezi'nin bağlantı içinde olduğu İnsan Hakları Derneği yetkilisi Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) temsilcisiyle görüşmeyi kararlaştırır. Bir gün sonra da yani 26 Eylül'de üç Amerikalı Jason Erb, Mustafa Malik ve Terry Foss, rehberleriyle Sakarya'ya gider.
Jason Erb, Amerikalı Dostlar Hizmet Komitesi/American Friends Service Committee (AFSC) Başkan Yardımcısı, Mustafa Malik komitenin araştırmacı-gazetecisi, Terry Foss da fotoğrafçısıdır! Ve sordukları şudur: “Türk Ordusu size baskı yapıyor mu? Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu hakkında ne düşünüyorsunuz?”
O gün o Amerikalılarla röportaj yaptım birkaç gün sonra da İstanbul bürodan arkadaşımız Füsun İkikardeş, Mustafa Malik'i buldu ve “rapor yazıyorum” dedi. Aydınlık'ın manşeti şuydu: “Üç Amerikalı casusa suçüstü.”
Sonra öğrendik ki üç kişi Türk devleti tarafından sınır dışı edilmiş.
Bitmedi…
Polis: ABD'lileri neden deşifre ettiniz?
Sözü o günlerin tanığı, bugün Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller'e bırakıyorum. Çünkü; deprem bölgesinde yaklaşık 4 ay kalan, enkazlara giren, halkıyla kader birliği yapan isimlerden biriydi ve Amerikalıların deşifresinden sonra gözaltına alınan isimlerdendi:
“… Bir gece uyumaya hazırlandığımız geç bir saatte, zifiri karanlıkta çadırımız basıldı. Çadırı basan onlarca polis, beni ve o an çadırda olan birkaç arkadaşı daha gözaltına aldılar.
“… Sonra gözlerimiz kapalı olarak bir binaya sokulduk. Saatlerce ellerimiz ve gözlerimiz kapalı olarak bir duvarın dibinde ayakta bekletildik.
“… İşkence faslı başladı. Uzun saatler sonra ‘hadi gidiyoruz' diyerek bizi yine arabalara doldurdular.
“… Kaç saat geçmişti bilmiyorum ama gözüm açıldığında oldukça kalabalık olduğumuzu fark ettim. Üstelik neredeyse resmi polisten çok sivil polis vardı.
“… Karşımda oldukça genç iki sivil vardı. Biri masanın arkasında, diğeri de masanın yanında oturuyordu.
“… Neden orada olduğumu bildiğimi, o nedenle uzatmadan esasa gelmemiz gerektiğini; bir Amerikan ajanını kovduğumuz için sorgulandığımızı söyledim.
“… Sonunda ‘Evet, o Amerikalılar nedeniyle buradasınız' diyerek ‘gereksiz yere sorun yarattığımızı' söylediler.
“… Saatler süren bu fasıldan sonra adliyeye sevk edileceğimiz söylendi. Hızla serbest kaldık.
“… Akşam üzeriydi. Oldukça yorgunduk. Yatmaya hazırlanıyorduk ki polis telsizi sesleri gelmeye başladı. Yine mi diye söylenerek çadırın kapısına yöneldiğim anda, sivil bir polis, ‘bir çayınızı içmeye geldik' diyerek elini uzattı bana. Sakarya Emniyet Müdürlüğü adına olanlardan dolayı özür dilediklerini, gözaltına alınmamızla hiçbir ilgilerinin olmadığını, bizi gözaltına alan ekibin bu iş için özel olarak Ankara'dan geldiğini söylediler. O üç Amerikalı nedeniyle Ankara'da birileri düğmeye basmış ve kovulan üç Amerikalının bedeli için bizlere operasyon yapmıştı özetle…”
Neden bu tarihi anlattım?
Ülkücünün aldığı çorba
Önceki gece… Depremin ilk gününden bu yana 10 ilde çadır kuran, enkaza giren, sahra hastanesiyle yardım götüren, çorba dağıtan Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) Osmaniye'deki yardımevi polis tarafından basıldı, 10 TKP'li gözaltına alındı. Ancak savcıya bile çıkarılmadan serbest bırakıldılar. Peki neden gözaltına alındılar?
Suçlama; AFAD malzemelerinin çalındığı iddiasıydı. Düşünün, 6 Şubat'tan bu yana her yerde olan ve herkesin gözü önünde yardımları yurttaşa ulaştıran yasal bir parti “AFAD malzemesi çalacak”!
Oysa durum şuydu:
9-10 Şubat'ta Osmaniye'nin köylerinden yardım çığlığı yükseliyordu ve çadır çağrısı yapılıyordu. TKP de yardımlarına başlamıştı ve bu sesi duyurmuştu. Ha bir not daha: Türkiye'nin dört bir yanında semt evleri ve işçi evlerinden vatandaşlarla topladıkları yardımlarla kriz masaları kurdu. Depremden etkilenen Hatay'da, TKP'nin kurduğu kriz masasına gelip yemek alan Finike Ülkü Ocakları mensubunun fotoğrafı ise sosyal medyada gündem oldu, elden ele dolaştı.
SONUÇ: Bu toprakların kurtuluşunda herkesin kanı var. 1999'da Amerikalıların yaptığı provokasyonu yaşayan ve deşifre eden bir gazeteci olarak önceki gün basılan TKP yardımevinin “birliğe” zarar verdiğini düşünenlerdenim.”
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.