Bahçeli'den grup toplantısında flaş mesajlar!
Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli önemli açıklamalarda bulundu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.
İşte Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar:
''2021 yılının ilk Meclis Grup Toplantısı’nda sizlerle buluşmanın bahtiyarlığını yaşıyorum.
Konuşmamın başında hepinizi muhabbetle selamlıyorum.
Televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bizleri takip eden aziz vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Gönül ve kültür coğrafyalarımızda varoluş mücadelesi veren kardeşlerimize, dünyanın farklı bölgelerinde mazlum gönülleriyle hayata tutunma çabası gösteren soydaşlarımıza özlem dolu selamlarımı iletiyorum.
26 Aralık 2020 Cumartesi günü yasama faaliyetlerine ara veren Gazi Meclisimiz bugün itibariyle kaldığı yerden çalışmalarına başlamıştır.
'ÇAKALLIK YAPANLARA BOZKURT GİBİ DİKİLİRİZ'
Siz değerli milletvekilleri, bir aylık zaman diliminde salgının elverdiği ölçülerde seçim bölgelerinizde bulunarak vatandaşlarımızı dinlediniz, onların dertleriyle dertlenip müspet ve yapıcı bir dille politikalarımızı anlattınız.
Mesele bir haneyi kuru kuruya ziyaretten öte gönülleri ziyaret, her gönüle samimiyetin ziynet ve zarafetiyle yerleşmektir.
Millete vekâlet, onurlu ve en üstün demokratik görevdir.
Bu görevin hakkını vermek, insanımıza dokunmak, daha doğrusu kalplere nüfuz etmek şerefli bir mücadelenin mükâfatıdır.
Unutmayalım ki, her gönül kendine benzeyen gönüle akar.
Gönül vermeden, ömür adamadan gönüllere girilemez.
Büyük halk ozanımız Yunus’un dediği gibi, gönül insanın kıblesidir ve de kırılmamalıdır.
Gönül yıkmak sufiyane ahlakta en büyük günahtır.
İnsan şanının büyük ve yüksek oluşu gönlü sebebiyledir.
Bu gönül ise alemleri ve her şeyi ihata edecek kadar geniştir, engindir, derindir.
Gönüllerin fethi belaların defi için önşarttır.
Her dava adamı aynı zamanda gönül adamıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin muhterem vekilleri de çok şükür bu mümeyyiz vasfa ziyadesiyle haizdir.
Bir selamla bin hatır kazanırız.
Eğer istersek bir gönüle bin yoldan ulaşırız.
Bizim siyasetimiz hasbidir, hadimdir, hakidir, havidir, Hakk’ın izinde, hakikatin içindedir.
Bizi arayan; çarpık kulislerde, çıkar lobilerinde, çürük mahfillerde, çorak ortamlarda değil Türk milletinin bizatihi varlığında ve vakarında bulacaktır.
Nitekim bariz farkımız da budur.
Sevdamız millet sesimiz devlettir.
Sancağımız Türklük, sedamız vatandır.
Geldiğimiz yer belli, varacağımız yer bellidir.
Yattığımız toprak belli, üzerinde yükseldiğimiz tarih bellidir.
Soyumuz belli, tuttuğumuz bayrak bellidir.
Türkoğlu Türk’üz biz, şanımız bellidir.
Üç beş kendini bilmezin, beş on densizin karalamasıyla yolumuzdan dönecek değiliz.
Mahcubiyetimiz yok ki yüzümüz kızarsın.
Mağlubiyetimiz yok ki başımız öne eğilsin.
Açığımız yok ki korkularımız öne çıksın.
Biz, onun bunun ne dediğine bakmıyoruz.
Millet ne diyor, ecdat ne diyor, tarih ne diyor, Allah ne buyuruyor, onu dinliyor, nitekim ona bakıyoruz, buna da aynen ve kararlılıkla devam edeceğiz.
Kem gözler, kötü sözler, ölü özler boşuna heveslenmesin, Allah’ın inayetiyle surumuzda delik, şuurumuzda gedik açtırmayız.
Açarız diyen varsa alnını karışlar, hesabını sorarız.
Fanatizmin tutsağı, fenalığın uşağı olanların Milliyetçi Hareket Partisi’yle aşık atamayacaklarını, boy ölçüşemeyeceklerini tecrübeyle biliriz.
Karanlık emellerini bizim üzerimizden ibra ve icra etmek üzere emre amade şekilde bekleşenler çölde gemi yolu gözleyenler kadar alık, kutupta deve kervanı bekleyenler kadar da ahmaktırlar.
Bunlarda akıl ve zeka kepenk indirmiştir.
Fazilet ve feraset kontak kapatmıştır.
21’inci yüzyılın üçüncü on yılına girmemiz bunların davranış kalıplarına ve hayatı yorumlama kalitelerine maalesef tesir etmemiştir.
Hep aynı ilkellikler, hep aynı bildik tahrik ve bayatlamış suçlamalar tekraren tedavüle sokulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni şiddet yanlısı göstermek, sokak diline saplanıp kaldığını iddia ve hatta bu yolla ilzam etmek ayıplı ve ahlaksız bir suçlamadır.
İnsan sevgimizin sadakasını versek yedi sülalelerine yetecek olan çevrelerin partimizi kavga ve karışıklıkla bir gösterme çabası hayasız bir tuzaktır.
Biz bu tuzağa düşmeyiz, bu oyuna gelmeyiz.
Alçakça tezgâhlanmış kara kampanyalara asla teslim olmayız.
Hele hele önüne gelenin vurup güç denemesi yapacağı bir kum torbası hiç değiliz.
Yumuşak başlı isek de uysal koyun görülemeyiz.
Çakallık yapana bozkurt gibi dikiliriz.
Bir adım yaklaşana on adımla koşarız.
Bir el uzatanı koca bir yürekle kucaklarız.
'O KEFENİ BAŞLARINA GEÇİRİRİZ'
Ancak ülkemize ve ülkülerimize kefen biçen olursa da, o kefeni başlarına geçiririz.
Bazı gazeteci ve siyasetçilere yönelik son zamanlarda vasat bulan saldırılarla Milliyetçi-Ülkücü Hareket arasında bağ kurmak zorba ve zorlama bir isnattır.
Türk milleti uğruna gözümüzü daldan budaktan esirgemeyiz, bunu da mertçe sahipleniriz.
Tarafı olmadığımız bir saldırının faili olarak gösterilmek ucuz bir provokasyon taktiğidir.
Biz bu tip basit ve bayağı taktiklerin iç yüzünü, arka plandaki sinsi kurguları, masa başında yapılan kanlı planların sahaya taşıma arayışlarını ta 12 Eylül öncesinden beri tanır ve hafızalarımızda saklı tutarız.
Hiç kimse şiddet ihalesini üstümüze yıkmaya çalışmasın.
Bunu aklından dahi geçirmesin.
Millet nam ve hesabına bir tehdit olursa değil kavga ölümü bile göze alırız.
EVİNİN BALKONUNA KAMERA YERLEŞTİRMİŞ…
Gündeme gelmek için kendilerine saldırı organize edenler veya sudan sebeplerle ve kişisel anlaşmazlıklarla husumet çemberine sıkışanlar, tavsiyem odur ki, suç ve suçluyu uzaklarda araştırmasınlar.
Sicili kabarık bir siyasetçinin evinin balkonuna kamera yerleştirip kavga anını kayda aldırması, sonra da dönüp masumiyet pozuna bürünmesi, bununla da yetinmeyip “Bana saldırdılar” çığırtkanlığına tevessül etmesi bildik bir numaradır.
Film setlerinde görülebilecek bu numaralar eskimiş, alıcısı da kalmamıştır.
ABD’deki Başkanlık makamının devir-teslim dönemine isabet eden bir süreçte Serok Ahmet’in telaşla harekete geçmesi, bu şahsın propaganda makinesi haline gelen sözde gazetenin istismarla yoğrulmuş haberleri, üstelik malum saldırıların gerçekleşme zamanlaması dikkatle analiz edilmesi gereken bir kurguya delalettir.
ZİLLET PARTİLERİNE YENİ GÖREV EMRİ GELMİŞ
Türkiye’yi gayya kuyusuna çekmek için Ülkücüleri suçlu göstermek, Cumhur İttifakı’nda sorun varmış gibi servis etmek, iç huzursuzluk yaratmak için toplumsal hassasiyetlerle oynamak muhtemelen zillet partilerine ulaşmış yeni bir görev emridir.
Erken seçim zorlamasıyla birlikte CHP ve İP’in “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmalarında son aşamaya gelmeleri, kaldı ki, dış tazyikin momentiyle en son Rusya’daki gibi bir krizin doğması yönünde hazırlıkların ikmal ve ihtimali hafife alınmaması gereken tehlike sinyalleri arasındadır.
Bu kapsamda, Boğaziçi Üniversite’sinde 24 gündür süregelen eylemler bize göre bir prova niteliği taşımaktadır.
Salgınla kıyasıya mücadele edilen, mecburiyetten sokağa çıkma kısıtlamasına gerek duyulan ülkemizde, özellikle konjoktürel ekonomik sorunlardan sokak hareketi çıkarmak için çırpınan işbirlikçilerin varlığı da bilinen bir gerçektir.
Tüm bunlar hesaba katıldığında Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın neden hedefe koyulduğu ortaya çıkacaktır.
Zira Cumhur İttifakı kaos hayallerini suya düşürmektedir.
Milli birlik ve iç huzur ortamını baltalamayı düşünenleri şaşkına çevirmektedir.
Devri iktidarı bereketsizliğin ve belaların kol gezdiği bir döneme tekabül eden Kobani müdavimi, canlı bombaların cirit atmasına Başbakan sıfatıyla göz yumduğu sabit olan Serok Ahmet’in MHP düşmanlığı rastlantı değildir.
Her karışıklığın altında parmak izi bulunan Serokun konuşmaya ne hakkı ne de haddi vardır.
Biz onun namertliğini iyi biliriz.
Şayet koalisyon hükümeti kurmak amacıyla bize geldiğinde söylediklerini açıklamış olsaydık insan içine çıkacak yüzü olmaz, hali kalmazdı.
'GÜLNAZ ŞIRINGA' AÇIKLAMASI
Serok Ahmet sufleyi aldığı yerlerle bağlantısını ve menfaat ilişkisini derhal gözden geçirmelidir.
Kimlerin dolduruşuna geldiği, kimlere teşrifatçılık yaptığı malumumuzdur.
Rüyasında Hegel ile sohbet edeceğine, bir an önce ayağa kalkıp icazetli siyasetini sonlandırmalı, kendine çeki düzen vermelidir.
Gelecekte küçük bir ayrıntı olarak hatırlanacağını da aklından çıkarmamalıdır.
Biz milletimiz ve ülkemiz için huzur istiyoruz, dirlik istiyoruz, refah istiyoruz, istikrar istiyoruz, barış ve kardeşlik diliyoruz.
Bir yanda bunları isteyip dilerken bir başka zeminde şiddeti körüklediğimizi iddia edenler sefil birer yalancıdır.
Diyeceğim odur ki, Serok Ahmet yalancıdır, yandan çarklıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu fren tutmamış yalan bataklığına çakılmıştır.
İP’in başkanı yalanı maske olarak takalı zaten çok olmuştur.
Beni üzen asıl konu ise hemşire Gülnaz Şırınga isimli kardeşimizin maruz kaldığı şiddet olayıdır.
Bu talihsiz hemşirenin başına ne geldiyse bana aşı yaptıktan sonra gelmiş. Olacak iş mi bu?
Sokak aralarına gizlenen kalabalık bir grup bu kardeşimizi tek başına yakalayınca darp etmişler, dayaktan geçirmişler, daha sarsıcı olanı ise komaya sokmuşlar.
Allah var ya, suçsuz günahsız bir hemşireye saldıranlara hayret ettim. Devir değişti, mertlik bozuldu.
Yazık ki, şu anda yoğun bakımda hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Gülnaz Şırıngaya ve yakın mesai arkadaşı Gülendam Enjektöre geçmiş olsun diyorum, bundan sonra daha dikkatli aşı yapacaklarına ayrıca inanıyorum.
Şaka bir yana, tuhaf bir dönemden geçiyoruz: Tuşsuz telefonlar, kulpsuz kapılar, duygusuz ilişkiler, vicdansız insanlar yaygınlaşıyor.
Mizahı menfur bir şiddet olarak okuyan, parodi haberi gerçek kabul edip içindeki kin ve öfkeyi seferber eden utanmaz simalar ne kadar da çoğaldı.
Neyse ki, Halkalı’da tren bekleyenlere sadece gülüyoruz, gülünç duruma düşenlere esasen acıyoruz.
Buna rağmen Allah eksiklerini de göstermesin diyorum, müfteri nasıl olur ispatlıyorlar.
Sağolsunlar, üzerimizde oynanan oyunları birer birer kendi elleriyle çürütüyorlar.
Bu dava dualıdır, himaye edenimiz Allah’tır.
Biz gazetecilerin, televizyonların trol değil, kurşun asker değil, tetikçi değil; ahlaklı, erdemli, doğru ve tarafsız haber vermelerini arzu ederiz.
Şunu da bilmelerini isteriz ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in şiddetle işi yoktur.
Kargaşa çıkarmak isteyenlerle ilişkisi yoktur.
Kavgada hayır ve umut görmesi mümkün değildir.
Biz yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü.
Bu sevgiye layık olmayanlar çıkabilir, onları da Allah’ın adaletine ve milletimizin vicdanına havale ederiz.
Uydurma Gülnaz Şırınga haberini gerçek sanıp heyecanla anlatan saygıdeğer sözde gazeteciye diyeceğim şudur; nefret insan sağlığına zararlıdır, iman ve izan sahibi karşısındaki her kişiye iyi niyet ve hoşgörüyle nazar eder.
Her kim nasıl bakıyorsa öyle görür.
Kötü söz sahibine bumerang gibi döner ve hatta rezil eder.
Unutulmasın ki, yeri gelirse Yunus yeri gelirse de Yavuz olmasını biliriz.
Sokağı da biliriz, siyaseti de yaparız.
Nerede nasıl davranacağımızı yalnızca biz belirleriz.
İnsan hak ve onurundan, ifade ve düşünce hürriyetinden taviz vermeyiz.
Bunlara her zaman meşru ve hukuki olması kaydıyla saygı duyarız.
Çünkü biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.
Biz Cumhur İttifakı’yız.
Türkiye’nin diriliş ve yükseliş ümidi, beka ve birlik nişanesiyiz.
Demokrasi tahammül, sabır ve saygı sistemidir.
Özgürlük bir başkasının haysiyetini ve güvenliğini sınırlandırmadığı ya da tehdit etmediği sürece anlamlı ve kayda değerdir.
Şiddet saçan mihrakların, sırtını teröre yaslayan alçakların demokrasi ve özgürlük ifadeleri avını yedikten sonra gözyaşı döken timsahtan farksızdır.
"HDP'NİN ÖN KAPISINDAN GİREN ARKA KAPISINDNA KANDİL'E ÇIKMAKTADIR"
CHP Genel Başkanı, şiddetten rahatsızsa, İP’in başındaki kişi de şiddetle arasına mesafe koymuş ise öncelikle katile katil, caniye cani, teröriste terörist demesini öğrenmelidirler.
HDP’yle ittifak kuranların, terörist Demirtaş’a güzellemeler yapan gafillerin şiddetten rahatsızlıkları hem tutarsızlık hem de garip bir çelişkidir.
HDP’nin Esenyurt ilçe binasındaki dehşet verici görüntüler bize göre malumun bir kez daha ilanı ve ifşasıdır.
Aynısıyla hücre evi olan parti binası PKK’nın şehirdeki sığınağı, teröristlerin barınağı haline dönüştürülmüştür.
HDP, bir siyasi parti dışında ne varsa odur.
Nitekim HDP’nin ön kapısından giren arka kapısından Kandil’e çıkmaktadır.
Hangi medeni, gelişmiş ve hukukun üstünlüğüne bağlı bir ülkede böylesine kepazelik vuku bulmuştur?
İstanbul’un göbeğinde terörist devşirmek demokrasi midir?
YPG’nin iğrenç afişlerini asmak, PKK’nın kirli flamalarını sallamak, bebek katilinin kanlı posterlerini taşıyıp parti görünümlü örgüt binalarında mahfuz tutmak insan haklarının evrensel prensiplerinin neresinde yazılıdır?
HDP’yi savunmak Türkiye’nin egemenlik haklarını yok saymaktır.
HDP’nin kapatılmasına karşı çıkmak adaleti ve terörle mücadeleyi sekteye uğratmaktır.
Asıl demokrasi düşmanı, asıl özgürlük düşmanı, asıl insanlık düşmanı Mehmetlerimize kurşun sıkanlarla kolkola girenler, polislerimize pusu kuranlarla yanak yanağa verenlerdir.
HDP demek PKK demektir.
HDP demek ihanet demektir.
HDP demek kundağa sarılı bebeklerimize ölüm demektir.
6-8 Ekim olaylarıyla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame tahlil ve tetkik edildiğinde, HDP’nin kapatılması hususunda somut delil ve belgeler bütünüyle görülebilecektir.
Sırf bu iddianameye bakan bir hukuk insanı bile HDP’nin kapatılmasıyla ilgili akut bir ihtiyaç olan soruşturmayı açabilecektir.
Bizim parti kapatılmasıyla ilgili görüşlerimiz esasen çok açıktır.
Dünden bugüne tezahür eden tutarlı çizgimizde bir değişiklik şimdiye kadar da olmamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin çıkarlarını her düşüncenin üstünde tutan sorumlu siyaset anlayışının temsilcisidir.
Siyasi Partilerin kapatılarak cezalandırılması yerine, Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı hareket eden parti yöneticisi ve üyelerinin sorumlu tutularak cezalandırılmasını her zaman dile getirdik.
Bu yaklaşımımızın temelinde yatan düşünce ve hassasiyetler demokrasi kültürünün ruhuyla bezenmiş ve billurlaşmıştır.
Siyasi partilerin kapatılması halinde bu partilere oy veren seçmenler ve bu konuda sorumluluğu olmayan parti yöneticileri ve teşkilatları da cezalandırılmış olacaktır.
Bu itibarla partinin hükmü şahsiyeti, sağduyulu davranan üyeleri, yöneticileri ve teşkilatları ile kapatmayı gerektirecek fiillerin sahiplerinin ayrı tutulması, aynı kefeye konularak kurunun yanında yaşın da yanmasının önlenmesi bir başka önemli konudur.
Sadece bireysel sorumluların siyasi yaptırımla cezalandırılması, bunların eylemlerinin yürürlükteki kanunlara göre ayrıca takibat gerektirmesi halinde yargı sürecinin önünün açılması en makul, en adil ve hakkaniyete en uygun yöntem olacağını devamlı söyledik.
Altını kalın bir şekilde çizerek diyorum ki, şiddeti ve terörü siyasal bir araç olarak kullanan ve anayasal düzeni yıkmak amacıyla şiddeti ve şiddet kullanmaya dayalı faaliyetleri savunan siyasi partilerin bu çerçevenin dışında tutulması hukuk devletinin vazgeçilmez gereğidir.
İşlenen fiillerin ve sonuçlarının ağırlığı dikkate alındığında, HDP’nin kapatılması adalete, hakkaniyete ve milli iradeye aykırılık teşkil etmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti çadır devleti değildir.
Bir hukuku vardır, bir tarihi vardır, devlet olmaktan kaynaklanan hakları vardır.
Bir devletin üç temel ögesi söz konusudur; bunlardan ikisi maddi, diğeri ise manevidir.
Maddi olanları millet ile ülke, manevi olanı ise egemenliktir.
Bu üç ögeden biri olmadan devletten bahsetmek mümkün değildir.
Bir devletin yıkım süreci bu üç ögenin aşınmasıyla başlayacaktır.
Hatta ögelerden biri dahi ortadan kalkarsa devletin ayakta durma şansı da olmayacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu tarihteki pek çok benzeri gibi, her üç ögesinde başlayan tahribatla yıkım etabına girmiştir.
Özellikle 19’uncu yüzyıldan itibaren devletin hem ülkesi hem de insan varlığı erimeye yani ufalanmaya başlamıştır.
Egemenlik gücü de üstünlüğünü kaybedince izmihlal kaçınılmaz hale gelmiştir.
Devletin üç temel ögesinin dayanağı ise hukuktur, adalettir.
Hukuk ve adalet devletin sözüdür, hükmüdür, varoluşunun meşru gücüdür.
Lütfen dikkat buyurunuz, devleti devlet yapan hangi değerler varsa karşı saldırıya ve suikasta uğramaktadır.
"CHP MİLİTAN GÖRMEK İSTİYORSA, BOY AYNASININ KARŞISINA GEÇİP TİTİZLİKLE İNCELEMELİDİR"
CHP, HDP, İP ve diğerlerinin bu saldırganlığa refakat ettiği, hatta yardım ve yataklıkta bulunduğu hazin ve hüsran verici bir gerçektir.
CHP’ye göre terörist Demirtaş serbest bırakılmalıdır.
İYİ Parti’ye göre de terörist Demirtaş özgürlüğüne kavuşmalıdır.
Kanaatimiz odur ki, teröriste terörist diyemeyen işlenmiş suçlara potansiyel ortaktır.
MHP’ye şiddet yaftası vurmak için kuyruğa girenler, teröristlere cici çocuk muamelesi yapacak kadar gayri milliliğe savrulmuşlardır.
Sorarım sizlere; bu reva mıdır? Bu hak mıdır? Bunun neresi siyasetle bağdaşmaktadır?
CHP yönetimi teröristlerle değil, valilerle, kaymakamlarla, rektörlerle, uzman çavuşlarla, başçavuşlarla uğraşmaktadır.
Şu utanmazlığa bakınız ki, bu şerefli meslek mensuplarının hepsine birden militan iftirası atıyorlar.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre militanın üç manası vardır:
Birincisi, mücadelesini zor kullanarak ve yasa dışı yollarla yapan taraftardır.
İkincisi, bir siyasal örgütün etkin üyesidir.
Üçüncüsü de, bir düşüncenin, bir görüşün başarı kazanması için savaşan, mücadele eden kimsedir.
Peki valilerimizin, kaymakamlarımızın, rektörlerimizin hangi fiilleri militanlığa uygundur?
Kahraman uzman çavuşlarımız ile başçavuşlarımızın hangi mücadeleleri militancadır?
Kahramana militan demek vatan hainlerine mihmandarlıktır.
CHP yönetimi militan arıyorsa, Boğaziçi Üniversitesi’nde terör örgütleriyle eylem birlikteliği yapan DHKP-C ve PKK hayranı il başkanlarına bakacaklar.
CHP yönetimi militan arıyorsa, şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz’ın katilini morgdan alan milletvekillerine kafa yoracaklar.
CHP yönetimi, ısrarla militan görmek istiyorsa, bir boy aynasının karşısına geçip lekeli suretlerini titizlikle inceleyecekler.
Meselenin özü ve esası şudur:
Terörle mücadeledeki yüksek başarı ve kazanılmış moral düzeyi HDP’yi ürkütmektedir.
CHP korkarken, İP rahatsız olmaktadır.
Çünkü güneş çarığı, çarık da ayağı sıkmaktadır.
Bunların hepsi birdir, aynı çuvala, aynı hizaya, aynı kaba girmişlerdir.
Telaşlar beyhudedir, çünkü terör örgütlerinin sonu gelmiştir.
Hainlerin kaçacakları ve saklanacakları yer kalmamıştır.
Diyarbakır HDP il örgütünün önünde zafer işareti yapan sözde milletvekilini ve zihniyetini anaların bedduaları yerle yeksan edecektir.
Hiç kimse gündem saptırmaya ve kafa bulandırmaya çalışmasın, zira her şey gün gibi meydandadır.
Birkaç gün evvel, PKK’nın mayınlı tuzağında şehit olan ve rahmetle andığımız kahraman askerimiz Piyade Er Selim Gedik’in ve tüm şehitlerimizin tertemiz kanları bu hainleri Allah’ın izniyle boğacaktır.
2020 yılı zorluklar içinde geçmiş, sadece ülkemizde değil, tüm dünyada müessif olaylara sahne olmuştur.
KOVİD-19 hastalığının sebebiyet verdiği küresel salgın 2020 yılına damga vurmuş, her alanda sıkıntılar ve darboğazlar yaşanmıştır.
Dünya genelinde yeni tip koronavirüs vaka sayısı 100 milyona yaklaşmıştır.
Sayıları 2 milyonu aşan insan salgından dolayı hayatını kaybetmiştir.
Sadece ABD’de ölü sayısı 430 bini bulmuştur.
Aslında karşımızdaki tablo ağır ve vahimdir.
Görülmektedir ki, salgınla birlikte 21’inci yüzyılın üçüncü on yılının ana güzergâhında ciddi değişimler yaşanacaktır.
Yeni bir ekonomik ve toplumsal düzenin emareleri görülmeye başlanmıştır.
Dijital devrim bu süreci daha karmaşık hale getirebilecektir.
Hayatın akışkanlığındaki yavaşlama doğrudan doğruya sosyal ve siyasal ilişkilere de yansıyacaktır.
Küreselleşmenin mağduru olan milyarlarca insan kendi öz değerlerine ve milli kimliklerine sıkı sıkıya sarılacaktır.
Doğrudur, milliyetçilik yükselen bir değer olarak cazibesini ve çekim gücünü artıracaktır.
Biz Türk milliyetçileri olarak çağın şifrelerini çözerek, kilitlerini kırarak, engelleri aşarak tıpkı Ergenekon’dan çıkar gibi, tıpkı ileriye atılan akıncılar gibi, iman ve iradeyle yolumuza devam edeceğiz.
Önümüzdeki yılların en önemli gerçeği milli devletler ve millet varlığı olacaktır.
Güç merkezlerindeki radikal kaymalar, küresel alandaki tehlikeli gelgitler çok kutuplu, dahası çok bilinmeyenli bir dünya denkleminin doğduğuna işaret etmektedir.
"ABD KONGRESİ'NE YAPILAN BASKIN, BİR DÖNEMİN BİTİŞİNİN RESMİDİR"
Bize göre, ABD Kongresi’ne yapılan 6 Ocak baskını tökezleyen hegemonyanın deşifresi, bir dönemin bitişinin resmi, yeni bir dönemin miladının remzidir.
Göreve gelen ABD yönetiminin stratejik, diplomatik ve siyasi maksatları ne olursa olsun, hiçbir şey eskisi olmayacaktır.
Türkiye’ye sözde stratejik ortak diyen müstakbel dışişleri bakanının açıkladığı görüşlerinin bizim nazarımızda herhangi bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Bizimle sözde ortak olanların, terör örgütleriyle özde dostluk kurması insanlık vicdanının, on yıllarca devam edegelen müttefiklik hukukunun esasen ne kadar içi boş ve ham bir hayal olduğunu göstermektedir.
Devletler arasında kalıcı dostluk veya düşmanlıktan bahsetmek mantıksızlıktır.
Hiçbir ülkeye ille de bizi sevin demiyoruz, en azından çıkarlarımıza ve egemenlik haklarımıza hürmet etmelerini bekliyoruz.
Yeni ABD Başkanı’nın akıl sağlığını yitiren Trump’ın hatalarını tekrar etmemesi, iki devlet arasında ittifak hukukuna, yapıcı ve iyi niyetli ilişkilere destek vermesi samimi dileğimizdir.
Türkiye güçlü reformlarla, hukuk, demokrasi ve ekonomi alanındaki göz kamaştırıcı iyileştirmelerle adımlarını hızlandıracak, kronikleşmiş meselelerin üstesinden zamanla gelecektir.
Bunun yanı sıra 2023’ün Lider ülke Türkiye hedefine hizmet başlıca görevimizdir.
Husumet ve ihanet kuşatmasını da milli birlik ve dayanışma azmiyle kıracağız.
Hukuk ve demokrasi taviz vermeyeceğimiz değerlerdir.
İçimizde sağlam durursak, bir olursak, beraberliğimizi kucaklaşmayla temellendirirsek dış baskılar boşa düşecektir.
Al bayrağımızın altında gururla yaşayan, milletimize onurla mensubiyet duyan, bu vatan bizim diyen herkes özbeöz kardeşimizdir.
Lokal farklılıklar, fikir ve düşünce hayatındaki çeşitlilikler zenginliğimizdir. Başka Türkiye yoktur.
Ne yapacaksak milli birlik ve kardeşlikle yapacağız.
Bir olursak, diri olursak, ortak değerlerimizde kenetlenirsek ne zalime ne de zillete boyun eğeriz.
Salgın sonrası dünyanın şartlarını analiz edip milli varlığımızı stratejik bir avantaja dönüştürebilir, bu konuda da dünyaya örnek olabiliriz.
Demem odur ki, ben, sen yok, biz varız.
Hep birlikte Türk milletiyiz, Türkiye’yiz.
Milletler, değerlerini, toplumsal davranışlarını, sahip olduğu kültürel miraslarını nesilden nesile aktararak yeniden üretirler.
Bu yeniden üretim, hatta değişim dinamizminin önümüzdeki on yılları nasıl etkileyeceğini, küresel salgının bu etkileşimdeki payının ne kadar olacağını bugünden öngörmek istikbal adına hepimizin sorumluluğudur.
Türkiye bu yüzyılın üçüncü on yılını tarihsel nitelikte bir yönetim reformuyla karşılamıştır.
Aynı şekilde gücünü milletimizden, ilhamını ecdadımızdan alan Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte kutlu bir geleceğin rotasını yerli ve milli iradeyle tayin ve tespit etmiştir.
Biz nefsimizle fani, ruhumuzla bakiyiz.
Devleti ebed müddet, milleti ebed müddet ana fikrimizin banisidir.
28 Ocak 1920’de, Meclisi Mebusan’ın duruşu gibi, 18 Temmuz 1920’de düşman Bursa’yı işgal edip hızla ilerlediği bir sırada Büyük Millet Meclis’inin gizli bir oturumunda üzerine ant içildiği gibi, Misak-ı Milli vazgeçilmez yeminimiz, yol haritamızdır.
Türk milletinin ruh kökünde saklı duran tarihi anayasası hiç şüphesiz Misak-ı Milli’dir.
Gazi Mustafa Kemal, 13 Ağustos 1923 tarihinde ABD’li bir gazeteciye bunu ifade etmiştir.
İki gün sonra 101’inci yıldönümünü idrak edeceğimiz Misak-ı Milli’nin henüz sayfası kapanmadı.
Tarih henüz son hükmünü vermedi.
Coğrafyanın bir asırlık özlemi hala dinmedi.
Misak-ı Millî, Kurtuluş Savaşı’nın amaç ve sınırlarını belirleyen ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kararı olarak milli irade şeklinde tecelli eden beka metnidir.
Milli ve bağımsız bir devlet kurmak üzere harekete geçmiş olan Türk milletinin akdettiği, birlikte yaşamak üzere anlaştığı tarihsel bir mukaveledir.
Misak-ı Milli Osmanlı Parlamentosu kararı idi. Aynı zamanda da TBMM’nin yüksek bir hedefiydi.
Bu gerçek bile, Türk devlet zincirinin içiçe geçen halkalar şeklinde devamının çok net kanıtıdır.
İngiltere Başbakanı Loyd George, 18 Ağustos 1919’da Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada aynen şunları söylemişti:
“İmparatorluğun geleceği Türkiye konusunda varılacak çözüme bağlıdır.”
Yani Türkiye çözülmeden, çöküşe sürüklenmeden hiçbir sömürge planı, hiçbir emperyalist hedef, hiçbir hain emel gerçekleşemez, hayat bulamaz.
Diyorum ki, Türkiye var olacak, ebediyete kadar tam bağımsız olarak yaşayacaktır.
Hangi çılgın karşımıza çıkarsa çıksın, bu gerçek değişmeyecektir.
Misak-ı Milli Mülk-ü Millettir, Millet ise Türk’tür.
Misak-ı Milli kararını alan muhterem mebusları, bu uğurda mücadele veren başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere aziz büyüklerimizi hürmetle, rahmetle yad ediyorum.
Emanetleri emanetimiz, ülküleri ülkümüz, hedefleri ise namusumuzdur.
ŞUŞA'YA OKUL YAPILIYOR
16 Ocak 2021 tarihinde sosyal medya vasıtasıyla bir açıklama yapmıştım. Demiştim ki; “Şayet Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın müsaadeleri olursa, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev de uygun bulursa, bizatihi talimatımla Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından Şuşa’da dokuz derslik bir okulun yapılması hedefimizdir.”
Bu okulun isminin Şuşa doğumlu ve Azerbaycan Ulusal Marşı’nın bestecisi Merhum Üzeyir Hacıbeyli olacağını, temelinin de 30 Ocak 2021 tarihinde atabileceğini söylemiştim.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in karşılıklı mutabakat ve onaylarıyla Şuşa’ya okul yapma projemiz uygun bulunmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanlarımıza duyarlılıklarından dolayı yürekten teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Süreç ve projenin her aşaması Sayın Cumhurbaşkanlarımıza bilgi olarak takdim edilecektir.
Şuşa’da yapacağımız okul tamamlanır tamamlanmaz Azerbaycan Cumhuriyeti’ne de anında teslim edilecektir.
Hayırlı olsun diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Meclis çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.''
YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN!
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.