Ali Hikmet İnce yazdı 'İstanbul Depremi'nin artçı sarsıntıları'
İstanbul BBB Seçimi’nin sonuçları; Cumhur ve Millet İttifakı’nda farklı etkiler yarattı. Tabela asmak için bekleyen yeni siyasi oluşumlar cesaretlendi ve girişimlerini hızlandırdı.
‘Cumhur İttifakı daha doğrusu AK Parti ilk büyük yenilgisini aldı.
Türk siyasetinde ‘belediyecilikten gelen oluşum!’ diye tanımlanan/adlandırılan hareket, çıkış noktasının yönetimini - membaını! - yitirdi; bununla da kalmadı en büyük 10 büyükşehir belediyesinin 6’sında da seçimleri kazanamadı… Çok daha önemlisi: Bütün gücüyle yüklendiği İstanbul’da tarihi bir farkla maçı kaybetti…’
Yukarıdaki değerlendirme; 23 Haziran Pazar günü yapılan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Seçimi’ni 3 hafta boyunca bölgede izleyen Ankaralı tecrübeli bir gazeteciye aitti.
AK Parti; İstanbul’un kaybedilmesini ana atar damarlarından birisinin kesilmesi şeklinde değerlendirdi: Bütün vücudu etkileyebileceğini düşündü. Olanca kuvvetiyle seçime asıldı; tabir yerinde ise ‘bütün silâhlarını da kullandı’! Ama sonuç istenildiği/beklenildiği gibi çıkmadı.
14 bin fark, 806 bine kadar açıldı; tam 62 kat büyüdü. AK Parti lider kadroları; sonucu kabullenmekte zorlandı. Hatta Parti Sözcüsü Ömer Çelik’e göre; ‘Mağlubiyet söz konusu değildi; 31 Mart’ta elde edilen sonuçlar zafer!’di.
Yüksek Seçim Kurulu; seçim yenilemenin sınırlarını genişletseydi; 23 Haziran’da - AK Parti için! - çok daha farklı sonuçlar ortaya çıkacaktı. İBB Meclisi’nde çoğunluk Cumhur İttifakı’na değil, Millet İttifakı’na geçebilecekti.
İstanbul Seçimi’nin yitirilmesinin AK Parti içinde bir ‘domino etkisi’ yapacağını beklemek hiç de fal açmak/bakmak değil. Seçimin kaybedilmesi; hem AK Parti’nin içinde, hem de dışında bir sıra gelişmeyi ateşleyeceğe/tetikleyeceğe benziyor.
Önce AK Parti içindeki muhtemel gelişmeleri ele alalım:
- Parti İçinde Domino Etkisi… -
Kuruluşundan beri AK Parti’yi izleyen bir gazetecinin verdiği bilgilere göre; Seçimin yitirildiği illerin/ilçelerin yöneticileri değişecek. Teşkilat etkilenmesin, moral çöküntüsü yaşa(n)masın diye beklenildi. İstanbul’un sonucu alındıktan sonra karar uygulamaya geçilecekti.
Ama AK Parti’nin her zaman uyduğu/uyguladığı kuralı hatırlatmakta da yarar var:
Parti yönetimi basında yer alan haberlerin hemen ardından işleme/icraata geçmiyor. Bekliyor; gündem değişiyor ve yoğunluk arasında sorun çözülüyor. Böylece kendi gündemlerine sahip oldukları, dışarıdan gelen önerileri dikkate almadıkları vurgulanıyor.
AK Parti uzmanı gazeteci; örgüt moralinin önemini vurguluyor; görevden al(ın)maların sebebinin ‘başarısızlık’ değil, ‘yorgunluk ve performans düşüklüğü’ şeklinde açıklanacağını belirtiyor. AK Parti yönetimi; çoğunlukla sebep zikretmiyor. İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir’in belediye başkanlarının istifası istenirken, neden belirtilmemesi de, AK Parti’nin ketumluğunu/politik üslubunu gösteriyor. Aleyhinde haber ve değerlendirme yapılmasını engelliyor. Her defasında, ‘kol kırılır; yen içinde kalır!’ düsturuna sadık kalınıyor.
AK Parti yönetiminin gelecekle ilgili ikinci önemli kaygısı/endişesi de içinden çıkacağı ileri sürülen - neredeyse kesinleşen! - 2 yeni parti ya da partileşme çalışmaları…
AK Parti lider kadroları; Ahmet Davutoğlu’nun faaliyetini gözlemeyi dikkate değer bulmuyor; kısa dönemde tabana böyle bir intiba vermeyi tercih ediyor. Hoca’nın AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık dönemlerindeki performansı bilindiğinden izleme mesafeli/sınırlı tutuluyor.
Ahmet Davutoğlu
AK Parti’ye çok yakın bir kaynağın belirlemesine göre; Davutoğlu’nun zayıf noktası ‘Suriye’deki başarısızlık!’… Suriye ve Suriyeli mültecilerin yarattığı olumsuz bir dizi sorunun hatırlatılması, Ahmet Davutoğlu etrafında filizlenebilecek sınırlı sempati halelerini - kolaylıkla! - budayabilir.
- ‘Davutoğlu’nun Erdoğan’la Arası Pek İyi Değil’ İddiası… -
Davutoğlu’nun AK Parti ile ilişkileri çok sınırlı; hatta yok gibi… Hoca’nın adı, yeni parti kuruluşu ile anılmaya başlandığından beri var olan bir iki irtibat noktası da berhava edildi. Ahmet Davutoğlu; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile en son telefonda görüştü/görüşebildi. Bilginin sahibi, Ankara’nın en dikkatli ve kulağı delik gazetecisi, Turktime.com haber sitesinin sahibi Talat Atilla… Atilla’ya göre görüşme; sınırlı/sinirli hava içinde geçti; Davutoğlu beklediği sıcaklığı/alakayı bulamadı.
Atilla’nın aktarımına göre Davutoğlu; Cumhurbaşkanı ile hemen görüşemedi. Israrlı ve uzun aramalardan sonra çok kısa konuşabilmeleri mümkün oldu. Davutoğlu; Gazeteci Talat Atilla’nın kendisine gönderdiği nota cevap vermedi. Haber yayınlandıktan sonra da açıklama yapmadı.
AK Parti’yi yakından izleyen gazetecinin verdiği bilgiye bakılırsa; Davutoğlu’nun muhtemel kadrosu ve yanındaki eski parlamenterler biliniyor. Kadroda, Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı dönemindeki yakın çalışma arkadaşlarının ağırlığı dikkat çekiyor. Partinin, AK Parti’nin sağında, Saadet Partisi fikriyatına daha yakın, ‘islamî duyarlılığı hayli yüksek’, Batı ve ABD’ye eşit uzaklıkta, İslâm ülkeleri arasında yoğun işbirliğini savunan, vb. gibi daha önce Davutoğlu’ndan duyduğumuz çizgiye oturması bekleniyor. Erbakan fikriyatının yeni türevi diye nitelemek de yanlış tespit değil.
AK Parti kurmaylarının hedefindeki, her adımını dikkatle izlemeye çalıştıkları asıl isim, Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı, 4 dönem milletvekilliği yapan Ali Babacan…
Ali Babacan
Babacan; Avrupa ve ABD’de ekonomi/finans çevrelerinde çok iyi tanınıyor ve ‘yakın dönemin parlayan/parlayacak kutup yıldızı’ şeklinde değerlendiriliyor. Özellikle de IMF ve Dünya Bankası yetkilileri ile yakın ilişkileri Babacan’a artı puan getiriyor. Yeni nesil politikacı Babacan’ın siyasi portfolyosu başarı hikâyeleriyle dolu… Hele yanına Mehmet Şimşek’in de gelmesi, müstakbel ekonomi yönetiminin elini iyice güçlendiriyor.
- Ali Babacan’ı Siyasete Melih Gökçek Kazandırdı… -
Babacan ve Gül liderliğindeki yeni oluşum; çatışmadan uzak, olabildiğinde diyaloga açık, toplumun her kesimini kucaklayan bir modeli esas alıyor. Özal’ın ANAP kurucu felsefesi ve AK Parti’nin 2006’ya kadarki ana politikaları ilham kaynakları/çıkış noktaları… Kurucu heyet açıklandığında, sosyal demokrat, milliyetçi ve sosyalist kesimden çok tanınmış isimlerin görülmesi/yer alması kimseyi şaşırtmamalı…
Ali Babacan’ı siyasete kazandıran isim ise; Melih Gökçek… Babacan; 1994’de Gökçek’in danışmanlığını yaparak siyasete girdi. 2001’de de AK Parti’yi kuran çekirdek kadronun arasındaydı. Babacan’ı izleyen gazeteciler, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile derin dostluluğunu ve sırdaşlığını sürekli vurguladı. Siyasi üslupları birbirine çok benzerdi; tartışma ve sertlik yerine, diyalog ve sabır ortak noktalarıydı. Bir iddiaya göre Babacan; kurulacak yeni partinin genel başkanı kalmayacak; beklenilen siyasi başarı sağlanırsa - uzun erimde! - cumhurbaşkanı adayı da gösterilebilecek. Burada hemen bir parantez açalım: Abdullah Gül; - şartların uygunluğunu görürse! - bir dönem için Cumhurbaşkanlığı adaylığını deneyebilecek…
Babacan’ın kadrosundaki isimler ‘devlet sırrı’ gibi saklanıyor. Arka planda, ‘bir bilen’ rolünü üstlenmiş, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve birkaç yakın çalışma arkadaşları dışında kimse bilinmiyor. Babacan’ın sırrını daha ne kadar gizleyebileceği merak uyandırırken, medeni cesareti ile de ilgi odağı oldu. Anadolu Ajansı’nın eski Genel Müdürü, Yeni Şafak Gazetesi’nin eski köşe yazarı Kemal Öztürk’ün açıklamasına göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve kuracağı partiyi birinci ağızdan duyurdu. Babacan’ın ikna edilemediği ve yeni oluşumun yoluna devam edeceği anlaşıldı.
Mehmet Şimşek
- Abdullah Gül; Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Olmak İstiyor… -
Ali Babacan’ın AK Parti’den ayırabileceği milletvekillerinin sayısı da son derece önemli, hatta çok stratejik bir durum şeklinde yorumlanıyor. Sayının 40 - 50 arasında olması, TBMM’deki bütün hesapları değiştirebilir. Cumhur İttifakı’nın etkisini kırabilir. Millet İttifakı’nın etki/manevra alanını kuvvetlendirebilir. Türkiye erken seçime zorlanabilir; Abdullah Gül, - Meral Akşener ikna edilebilirse! - Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı gösterilebilir. Parlamenter sisteme geri dönüş tartışmaları/önerileri de gündemin ilk maddelerine oturabilir.
Davutoğlu’nun ekibine ekle(bile)necek ‘küskün’ milletvekilleriyle, Cumhur İttifakı’nın TBMM’deki sayısal üstünlüğü ciddi tehlikeye girebilir…
İşte bu noktada devreye yeni/ilginç bir teori devreye giriyor: Türkiye İttifakı… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni seslendirdiği/ortaya attığı projeye göre; ağır dış politika konularında ve millî sorunlarda CHP ve İyi Parti’nin Cumhur İttifakı’nın yanında konuşlanması amaçlanıyor. Her iki partinin lideri de, özellikle dış politikada hükümetin safında yer alabileceklerini açıkladı.
Abdullah Gül
MHP’nin Cumhur İttifakı’ndan herhangi bir sebepten ötürü ayrılması, ekonominin iyice ağırlaşması halinde TBMM’de AK Parti ve CHP belli şartlarda - zorunlu! - bir işbirliğine gidebileceği de konuşuluyor. Ekonomi yönetiminde, CHP’nin görüşlerini de önemseyen, hayata geçirebilecek yeni bir oluşuma gidilebilir. Ancak iki ana partinin işbirliği uzun vadeli/kalıcı olabilir ve erken seçimi de - tamamen! - ülke gündeminden çıkarabilir. İki partinin işbirliği; Babacan’ın kuracağı partinin başarı şansını önemli ölçüde artırabilir; yeni bir ittifak bloğunun ihdasına bile yol açabilir. Siyasi mahfillerde Huzur Partisi adı ile anılan yeni oluşumun alabileceği oy oranı pek çok AK Parti’li yöneticinin uykularını kaçırabilecek seviyede… Yeni oluşumun çok başarılı/tanınmış bir araştırma kurumu ile anlaştığını ve kamuoyu yoklamaları yaptırdığı dedikodularını da ekleyelim. Elde edilen ilk sonuçlar ‘fevkalade!’ diye yorumlanıyor.
- Hükümette Yeni İsimler İddiası Ya da ‘Papatya Falları’… -
Hükümet değişikliği beklentilerine gelirsek… Erdoğan’ın başkanlığındaki yeni hükümet ilk yılını daha yeni doldurdu. Hemen, çok yakın gelecekte bir hükümet değişikliği beklenmiyor. Sonbaharda, önü görülebilen, sisleri dağılmış politik atmosferde kabine yenilemesi daha kolay ve anlaşılır şekilde yapılabilir. Ankara’daki siyasi kulislerde bazı bakanlıklara yeni isimler yakıştırılıyorsa da, kabinede yerini garanti gören iki kişi dikkat çekiyor/öne çıkıyor: İlki, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar; ikincisi de, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu… İsimleri çoğaltmak, yanılma payını artırabilir…
Süleyman Soylu
MHP’li kökenli/tandanslı bakanların yeni hükümette görev alabilecekleri iddiasına da pek şans tanınmıyor. Bizzat MHP Lideri Bahçeli’nin hiçbir mevki hesabı/beklentisi içinde olmadıklarını sıkça yinelemesi de iddianın mantıksal dayanaktan uzaklığını gösteriyor. MHP; ülke yararını ve kadrolarının devlet yönetiminde etkinliğinin artmasını önemsiyor, görünüyor.
Son olarak belediyelerdeki AK Parti- CHP zıtlaşmasına da göz atmak gerekiyor. Merkezi yönetimin belediyelerin yeni yöneticilerine pek rahat çalışma fırsatı vermeyeceği anlaşılıyor. Özellikle mevzuat anlamında ellerini-kollarını bağlamayı amaçlıyor, şeklinde yorumlar yükseliyor/inandırıcılık kazanıyor.
Hulusi Akar
Ancak yeni belediye yönetimlerinin de elinin pek kuvvetsiz görmek yanlış bir kanaat… Özellikle Ankara, İstanbul ve Antalya’nın yeni başkanlarının geriye dönük incelemeler için düğmeye bastıkları/basacakları da bir başka söylenti… CHP’nin merkez yönetimi; partiden seçilen yeni belediye idarecilerin kendilerini göstermesi ve AK Parti’yi zor durumda bırakabileceği ileri sürülen bilgilere/belgelere ulaşılması için erken seçimi önermiyor/istemiyor. Görüntüye göre zaman; muhalefet bloğunun yararına işliyor/işleyecek...
AK Parti Genel Merkez yönetiminde de ciddi görev değişikliklerin yapılacağını hatırlatarak notlarımızı noktalayalım.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘partili cumhurbaşkanı’ imajında değişiklik isteyip istemediği de ayrı bir yazının konusu… Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın hükümetteki koltuğunu korumaya devam edeceğini söylemek de yanıltıcı bir duyum olmaz, diye düşünüyorum…
Kısacası Ankara’da hava yoğun sisli ve her çevre kendisine ‘çeki düzen verme’, ‘mevcudunu koruma’ çabası/gayreti içinde…
ALİ HİKMET İNCE
SİYASETCAFE.COM
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.